O gün aylardan belki de hazirandı
Gün, güneşin yakıcı sıcaklığındaydı
Zaman, akreple yelkovanın kıskacındaydı
Nurun zulmet perdelerini yırttığı bir andaydı
Garip bir memlekette muzdarip bir genç vardı
Yaşı küçük ama tam bir delikanlıydı
Büyük emeller taşır, İslam’ın kaygısındaydı
Fakat yaşı çok küçük henüz on altısındaydı
İslam davası için yanıp da kavrulmalıydı
Ömür boyu hizmetten hizmete koşmalıydı
Dine zarar gelmesi onun tek kaygısıydı
O, Allah ve Rasulü’nün ( a.s.m) tam bir sevdalısıydı
Kafasından bir müddet planlar kurmalıydı
Artık durmak çok fazla ilk adımı atmalıydı
Fakat ümitsizlikler onun bir tuzağıydı
Bundan daha tezi yok hemen yola koyulmalıydı
Kararını ilk önce babası duymalıydı
Fakat baba yüreği bu, nasıl dayanmalıydı
İfadenin ardından kopan bir fırtınaydı
Reddedilmiş bir evladın gözünden kanlar aktı
Daha hiç dinlemeden bu nasıl bir yargıydı
Babasındaki duygu acep niye kaygıydı
Hürmette kusur yoktu oldukça saygılıydı
Babasının tutumu kararını arttırdı
Baba bir yanda kaldı sıra anasındaydı
Anası garip, yetim hem öksüz hem hastaydı
Fakat oğlunun gönlü acınacak yastaydı
Hazin hal karşısında kalbi kanla ağladı
Ana ! dedi derinden sesi çok kararlıydı
Sözden sonraki hale artık dayanmalıydı
Allah için koşmalı geri kalmamalıydı
İlimdeki ummanı gurbette almalıydı
Oğlum ! diyen bir sesle irkildi durakladı
Hayallerinden çıkıp kendini toparladı
İfadeyi en düzgün nasıl açıklamalıydı
Karşısındaki duran öz mü öz anasıydı
Gideceğim diyerek birden söze başladı
İlim irfan yoluna artık bir can adandı
Kur’anımız yer yüzünde cemaatsiz kalmamalıydı
Gurbet ocaklarından hakkı haykırmalıydı
Anası biraz cahil bunu anlayamadı
Birkaç söz nasihatle avutacağını sandı
Oğlu yaparım derse gerçektende yapardı
O, bunu oğlunun gidişinde anladı
Göz yaşı döktü hemen yüreği parçalandı
Artık oğluna verdiği süt haramdı
Böyle kalacağını bir kor sözle anlattı
Artık oğlunun tepkisi kim bilirde nasıldı
Ana ! dedi o sözle yeri göğü salladı
Sütünü helal etme, artık hakkım kalmadı
Beni ne babam ne de sen hiç anlamadı
Söylenen bu sözler havayı kamçıladı
Cehenneme razıyım diye birden haykırdı
Hakkını helal etme dedi, gözü ağladı
Dönmeyeceğim davamdan artık anlatmalıydı
Çıkan bu ifadeler çok net ve kararlıydı
Uzun söze hacet yok erken davranmalıydı
Karanlığın sabaha yakın olduğun anda çıkmalıydı
Üç beş parça eşyayı yanına almalıydı
Öksüz ve yetim gibi gurbete çıkmalıydı
Çok uzun bir düşünceye dalmıştı
Ananın titrek sesi onu bundan ayırdı
Oğlum ifadesiyle ikisi bir ağladı
Hasret rüzgarlarıyla sımsıkıya sarıldı
Oğlu erkenden gider bir şeyler yapmalıydı
Zeytin, peynir, ekmeği valize koymalıydı
Hemen hazırlık yapıp yola koyulmalıydı
Nedense birden kısacık durakladı
Oğul ! dedi şefkatle canım sana kurbandı
Helaldir sana hakkım anan sana hayrandı
Belki dönersin diye küçük bir imtihandı
Anasının oğlu bu, imtihanı kazandı
Konuşurken güzelce birden kapı açıldı
Gözleri kanlanmıştı öylece dona kaldı
Eli ayağı birden birbirine dolaştı
Karşısındaki duran öz babasıydı
Bu ahval karşısında çabucak toparlandı
Defol diyen bir sesle beyni tekrar sarsıldı
Tamamlanmamış valizi önce eline aldı
Son bir ümit var diye dönüp arkaya baktı
Ardından ona bakan kapalı bir kapıydı
Oysa ki, bu haline onlar el sallamalıydı
İslam davası için oğluna kıymalıydı
Çünki şu dünya yeri garip bir imtihandı
Gün gelecek hakikatı bunlar anlayacaktı
Baba yüreği bu, ne kadar dayanacaktı
Tahmini doğru çıktı ana baba pişmandı
Hasret dolu bir gözle oğlunu çok aradı
Bir mektupla cevap ulaştırılacaktı
Sevinçli bir haletle baba mektubu açtı
Ölmeden on gün evvel yazılmıştı
Oğlu ölmedi onu şehadet kazanmıştı
Arif EMRE
Gün, güneşin yakıcı sıcaklığındaydı
Zaman, akreple yelkovanın kıskacındaydı
Nurun zulmet perdelerini yırttığı bir andaydı
Garip bir memlekette muzdarip bir genç vardı
Yaşı küçük ama tam bir delikanlıydı
Büyük emeller taşır, İslam’ın kaygısındaydı
Fakat yaşı çok küçük henüz on altısındaydı
İslam davası için yanıp da kavrulmalıydı
Ömür boyu hizmetten hizmete koşmalıydı
Dine zarar gelmesi onun tek kaygısıydı
O, Allah ve Rasulü’nün ( a.s.m) tam bir sevdalısıydı
Kafasından bir müddet planlar kurmalıydı
Artık durmak çok fazla ilk adımı atmalıydı
Fakat ümitsizlikler onun bir tuzağıydı
Bundan daha tezi yok hemen yola koyulmalıydı
Kararını ilk önce babası duymalıydı
Fakat baba yüreği bu, nasıl dayanmalıydı
İfadenin ardından kopan bir fırtınaydı
Reddedilmiş bir evladın gözünden kanlar aktı
Daha hiç dinlemeden bu nasıl bir yargıydı
Babasındaki duygu acep niye kaygıydı
Hürmette kusur yoktu oldukça saygılıydı
Babasının tutumu kararını arttırdı
Baba bir yanda kaldı sıra anasındaydı
Anası garip, yetim hem öksüz hem hastaydı
Fakat oğlunun gönlü acınacak yastaydı
Hazin hal karşısında kalbi kanla ağladı
Ana ! dedi derinden sesi çok kararlıydı
Sözden sonraki hale artık dayanmalıydı
Allah için koşmalı geri kalmamalıydı
İlimdeki ummanı gurbette almalıydı
Oğlum ! diyen bir sesle irkildi durakladı
Hayallerinden çıkıp kendini toparladı
İfadeyi en düzgün nasıl açıklamalıydı
Karşısındaki duran öz mü öz anasıydı
Gideceğim diyerek birden söze başladı
İlim irfan yoluna artık bir can adandı
Kur’anımız yer yüzünde cemaatsiz kalmamalıydı
Gurbet ocaklarından hakkı haykırmalıydı
Anası biraz cahil bunu anlayamadı
Birkaç söz nasihatle avutacağını sandı
Oğlu yaparım derse gerçektende yapardı
O, bunu oğlunun gidişinde anladı
Göz yaşı döktü hemen yüreği parçalandı
Artık oğluna verdiği süt haramdı
Böyle kalacağını bir kor sözle anlattı
Artık oğlunun tepkisi kim bilirde nasıldı
Ana ! dedi o sözle yeri göğü salladı
Sütünü helal etme, artık hakkım kalmadı
Beni ne babam ne de sen hiç anlamadı
Söylenen bu sözler havayı kamçıladı
Cehenneme razıyım diye birden haykırdı
Hakkını helal etme dedi, gözü ağladı
Dönmeyeceğim davamdan artık anlatmalıydı
Çıkan bu ifadeler çok net ve kararlıydı
Uzun söze hacet yok erken davranmalıydı
Karanlığın sabaha yakın olduğun anda çıkmalıydı
Üç beş parça eşyayı yanına almalıydı
Öksüz ve yetim gibi gurbete çıkmalıydı
Çok uzun bir düşünceye dalmıştı
Ananın titrek sesi onu bundan ayırdı
Oğlum ifadesiyle ikisi bir ağladı
Hasret rüzgarlarıyla sımsıkıya sarıldı
Oğlu erkenden gider bir şeyler yapmalıydı
Zeytin, peynir, ekmeği valize koymalıydı
Hemen hazırlık yapıp yola koyulmalıydı
Nedense birden kısacık durakladı
Oğul ! dedi şefkatle canım sana kurbandı
Helaldir sana hakkım anan sana hayrandı
Belki dönersin diye küçük bir imtihandı
Anasının oğlu bu, imtihanı kazandı
Konuşurken güzelce birden kapı açıldı
Gözleri kanlanmıştı öylece dona kaldı
Eli ayağı birden birbirine dolaştı
Karşısındaki duran öz babasıydı
Bu ahval karşısında çabucak toparlandı
Defol diyen bir sesle beyni tekrar sarsıldı
Tamamlanmamış valizi önce eline aldı
Son bir ümit var diye dönüp arkaya baktı
Ardından ona bakan kapalı bir kapıydı
Oysa ki, bu haline onlar el sallamalıydı
İslam davası için oğluna kıymalıydı
Çünki şu dünya yeri garip bir imtihandı
Gün gelecek hakikatı bunlar anlayacaktı
Baba yüreği bu, ne kadar dayanacaktı
Tahmini doğru çıktı ana baba pişmandı
Hasret dolu bir gözle oğlunu çok aradı
Bir mektupla cevap ulaştırılacaktı
Sevinçli bir haletle baba mektubu açtı
Ölmeden on gün evvel yazılmıştı
Oğlu ölmedi onu şehadet kazanmıştı
Arif EMRE