HÜZÜN KELEBEĞİ VE YAĞMUR KUŞU
Memleketin birinde bir kelebek yaşardı. Kanatlarında doğanın yedi renginden oluşan benekleri vardı. Görenlerin gözlerini kamaştıran bu benekler aslında kelebeğin hüzünlerinden örülmüştü.
Kelebek yanık türkülerin söylendiği, yanık sevdaların yaşandığı bir diyardan gelmişti. Belki bu yüzden sevinci bile biraz hüzün kokardı.
Günlerden bir gün yağmur ülkesinden bir yağmur kuşu, kelebeğin tam karşısındaki dala kondu. Yağmur kuşunun garip, çekici bir güzelliği vardı. Yağmur kokan kanatları, kocaman ışıl ışıl bakan gözleri.
Kelebek göz alıcı kanatlarını şöyle bir havalandırıp, yeni komşusunu süzdü. Yağmur kuşunun güzel gözleri, güçlü kanatları hoşuna gitmişti. Kelebeğin parlak renkleri ve hüzünlü güzelliği de yağmur kuşunun tabii ki. Yağmur kuşu da kelebek kadar hüzünlerden çıkıp gelmişti. Ama hepimiz biliriz ki dertler kimilerini güçlendirirken kimilerini daha da hassas yapar. Yada her güçlü görünen o kadarda güçlü değildir.
Bir zaman sonra hüzün kelebeği ve yağmur kuşu iki iyi arkadaş oldular. Ardından çok şeyi paylaşan iki güzel dost. Oysa biri yanık sevdalar diyarından, diğeri yağmur ülkesinden geliyordu. Birinin sert kanatları, diğerinin narin tülden kanatları vardı. Onlar dosttular. Geçmişi paylaştılar. Geleceği konuştular. Kimi gün gülmekten gözlerinden yaş geldi. Kimi gün birinin derdi diğerini de ağlattı.
Gün geldi yağmur yürekli olanı, ruhen olmasa da bedenen biraz uzaklaşmak zorunda kaldı. Hüzün kelebeğinin yüreği küçük ama geniş bölmelerden oluşuyordu. Başka dostlarda edindi ama yağmur kuşunun bölmesini asla başka dostlara vermedi. Ama yağmur kuşu bunu böyle düşünmüyordu. Uzaktan sevdiği dostunu gözlüyor, onun başkalarıyla olan muhabbetine dayanamıyordu. Çünkü yağmur kuşu için dostluk demek sahiplenmek demekti. Hüzün kelebeği dostunun gözlerindeki öfkeyi görüyor bir anlam veremiyordu. Değişen neydi? Neden bu kadar mesafe girmişti aralarına. Defalarca konuşmaya çalıştı ama yağmur kuşunun acı sözlerinden başka bir şey duyamadı. Oysa onlar dosttu ve hüzün kelebeğinin yüreğinde ayrı bir yeri vardı. Bir gün belkide son kez olacak bir konuşma yapmaya karar verdi. Yağmur kuşunda hiçbir değişiklik yoktu. Kelebeğin çabaları hiçbir sonuç vermiyor, tam tersi yağmur kuşunun sert kanat darbeleri karşısında hassas yüreği inciniyor, kırılıyordu. Sonunda baktılar ki hiçbir yere varamıyorlar. Kelebek kırılan kanatlarını eline alıp uzaklaştı o çok sevdiği dostundan. Aslında her ikiside birbirini seviyordu ama biri yağmur ülkesinden, diğeri yanık sevdalar diyarından gelmişti.
Dostluk gerektiğinde geride durup, gerektiğinde başköşede yerini almaktır. Karşılık beklemeden sevebilmek. Başarısından mutlu olmak, yenildiğinde ise omuz vermektir. Ama kimi zaman dostun attığı gül yaralar ya insanı belki de böyle bir şeydi onlarınki bilinmez.