Mnela'nın Denizi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Mnela'nın Denizi

Yaradanına sevdalı yürekler...

Dareyn Dergisi 31. Sayı Yayında!
 
 
Allah'ın kahretmediğini görüp şaşırma!
Mühlet verdiğini düşün ve ürper!
 
 

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Bana Biraz Sen Versene Derviş. Biz'in Kalbine Yama Yapacağım.

2 posters

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Elam

Elam
Yönetici

Yönetici

Bana Biraz Sen Versene Derviş. Biz'in Kalbine Yama Yapacağım. Askqn3

Derdin devası olmayan zamanın çaresiz avuntusuydu aşk.
Ademden kalan bir günahın sorgusuz meyvesi belkide…

Rüyanın aslını yazdım, istersen uykumu kundakla.
Bugüne dek yazılmayan değil bunlar.
Vahdetten kesrete huzuruna ilk çıkışı değil harflerin yazıcının elinde…

Kuyuların berisinde şahitken ihanete, Züleyha bildiler de adımı, açık artırmalara çıkardılar cürmümü.
Lahitlere gömdüler bedenimi savunmamı yakarak.
-ki suretim toprağın kokusunu taşıyor hala, ellerim hevesinde yangınının-
Vicdanlarının sesini kısarak kulaklarında boğdular feryadımı.
Döküldü alnımdan kor halinde aşk!
İsim haktı, yüzünün soluksuz geçtiği kader kitabının sayfalarında sökülen harflerin dikiğiydi kalbim. Sağır rüzgâr saçlarımı dağıttı döşüne.
Lahitlere gömdüler bedenimi savunmamı yakarak.
-ki suretim toprağın kokusunu taşıyor hala, ellerim hevesinde yangınının-
Vicdanlarının sesini kısarak kulaklarında boğdular feryadımı.
Döküldü alnımdan kor halinde aşk!
İsim haktı, yüzünün soluksuz geçtiği kader kitabının sayfalarında sökülen harflerin dikiğiydi kalbim. Sağır rüzgâr saçlarımı dağıttı döşüne.
Dillerine ezberlettikleri sözleri yüzüme vurdular,
‘’adın Züleyha senin. İnkara düşme. Yeltenme kendinsizliğe. Gömlek sende, kan sende.
Söyle Yusuf nerede?
Rüyanın rüyasını göremeyen Yusuf diye bilinmiş, hiç kimse bilmesede.

Böyle uyandım düşümün sancısından derviş.
Saçlarımda ölümle çekişen yalnızlığımı kucaklayıp soğumaya bıraktım acımı.
Dağılmış yanlarımın üstüne kapatırken tüm kapıları, bu düş nereden kaçtı?
Ruhum aşarken eşikleri başkaları da gördü mü düşümü?
Bilemedin, bu uygunsuz ağlayış düşün düşe acımasıydı. Bıçağın gömlekte kana bulanmasına aldırma. Gözlerin bıçak sırtı uykusuzluk nasılsa.
Oysa ben susarak biriktirdiğim acılarımın çarmıhında yanmıştım aşk adına.
Şimdi ölüme susadıkça yavaşlıyor zaman, hızlanıyor içimin gelip geçmeleri.
Akrebine kurban ediliyor kendimizden bozma anılarımız.
Her saat başı yenilirken ellerim suçüstü bir arzunun bahçesinde aramızdaki deniz ve saçlarındaki yağmur yabancılığımızı kurtarmaya yetmiyor.
Bu sabah öldüm daha.
Acım taze.
Saçlarımı kurula kefenle.

Çıldırmaların içimizde bıraktığı acı hazzın doğrundayız, biliyorum
Öyküsünü erteleyen tüm aşklar kadar yeminsiz yenildik oysa.
Bu yüzden hep bitmeyen oluyor senin cümlelerin, benimse ulu orta kanayışlarım.
Ses vermezken notalarımız eski bir şarkı kadar anlamlı kalıyoruz derviş.
Mırıldanışlarımızı sürüklüyoruz aşkın peşi sıra.
İzimde gölgem…
Hangi aşk sürgünlüğünü bu kadar sevdi ki?

‘’Biz’’ derviş… Adından önce var olmayan, biz, kavuşmaların berisinde, hasretin yamacında kalıyoruz.
Yalanlardan kalan gerçekler uğurluyor her defasında içimizi.
Ve arsızlığımızla sobeleyip inkarımızı oyun dışı bırakıyoruz, gerçeği senin yanılttığını bilerek.
Gerçeğin ipliği pazara çıktı derviş, hadi Yusuf’un bu pazarda satıldığını söylesene.
Ne fark etse boşa çıkıyor umut. Umarsızlığımız katık ne de olsa mızıkçılığımıza.
Göğsünde uyandırdığım haylazlığımdan uyandırma beni.
Kentimizin ve kendimizin sıradanlığında iç çekişlerimizden tutuşuyor yetim yanlarımız.
Kesilen saçlarına göz kırparken geceler ve beşiklerimiz unutmuşken annelerimizin kokusunu, biz kendimize bulmacalar oynuyoruz.
Çözümlensek ayrılık, yarım kalsak ihanet kesilecek içimiz.
Sahi sen oynadın bu oyunu değil mi derviş.

Yanılmasaydık ve yangınlara müptela kesilmeden kırsaydık tüm aynaları, yüzüstü düşmeyecektik beklide.
Ayaklarımızdan asılmayacaktı yol boyu yorgunluğumuz.
Adımızdan keskin, suskunluğumuzdan öfkeli kalmayacaktık bizliğimize.
Kimbilir’in kamburunda büyüyen bir yokluğuzbelkide.
Ölü bir denize bakar gibiydin.
Uzak, sayrık, dağınık tutuşmalar yakmadı tenimizi.
Sevgisizliğin kahrını gördüm bakışında.
İşte o gün gözlerini sevmedim.
Biz hayatın kıyısından uzaklaşamadığımız için mi böyle düş kaldık?
Hani bir/likte uğurladığımız biz’liğimize haksızlık değil miyiz sencede?

Şimdi yaralarımızı sarsak anlamı kalmayacak ağlayışlarımızın.
Umudu erteleyişimizin berisinde çürüyecek kimliğimiz.
Vurulacağız ve kanımızla bozulacak aşka münhasır bu aleni sükût.
Bizi kaçırsak da cinnetin resmi kalacak gözlerinde…
Ve ben sınıra en yakın olduğumuz an fark edeceğim biraz senin eksik kaldığını.
Yanmayışlarınla yanışlarımda yanlıştın derviş. Eksik kalışlarına aldırmadan çektin gözlerine ihanetin sürmesini.
Kime baksan gerekçesizliğini sebep sürersin biz’siz ayrılığa. Yokla kalbini, yırtılmış mı örtün?
O’na benzetme sesini, sesim bende intihar duruyor. Masal kırıntılarıyla oyalanma. Sana yakışmıyor vaatsiz yangın.

Bildiğimle ahmak, bilmediğimle hüküm kalıp adıma, sana sesleneceğim son nefesimle!

‘Bana biraz sen versene derviş. Biz’in kalbine yama yapacağım.’

Bu rüya yamasız görüldü. Bendeki benin eksik/liğini biliyorum. Bu hayat bana kifayetsiz. Baksana hâlâ çıplak hikâyenin sırtı.
Hadi topla kendini, yüzün bende tecelli edecek birazdan. Gidiyoruz…


HEZİM-CENGİZHAN KONUŞ

http://mnelam.blogcu.com

kaybolan_hayat

kaybolan_hayat
Bronz Üye

Bronz Üye

Paylaşım için sağol..

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz